Kayıtlar

Yine bir günün sonundayız... Şu koskoca dünya bile dalmış uykusuna... Ben ise geçen saatlerin hesabını yapar olmuşum. Öyle bakma bana biliyorum Ya da bildiğimi zannediyorum. Nereden bilebilirdim? Ayazdan başka soğuk olabileceğini Senden başka güneşim olabileceğini En iyisi hiç sorma bana Saatimi sana denk getiremedim. Ya da zamanını bilemedim. Kaybetmek korkusuna kapıldım. Duyguları ağır basarmış insanın Kelimeler tek tek boğazda düğümlenirken Kışın güneşine kaptırdım kendimi Geçmiş mi kalmış mı artık Fark edemiyorum. Zamanın akışına bıraktım şimdilik En iyisi sen hiç kızma bana Mevsimini sana denk getiremedim... İçinde kalırmış insanın namı kelimeleri Dökemezmiş öyle kolay kolay Anlatamazmış öyle derdini En iyisi hiç öyle bakma bana Kendimi sana denk getiremedim.
Bir papatya kokusuna sığdırmıştım aslında mevsimin tüm güzelliğini... Belki de hiç bu kadar tatlı olmamıştı nefesimi içime çekişim. Bir kenarda vazoma sakladığım papatyalar durur oldu. Sahte kokulara ihtiyacım yoktu o saatten sonra. Ben baharı papatya kokusundan bulmuşum artık... Ben papatya renklerine sığdırmıştım aslında bütün gökyüzünü... Belki de hiç bu kadar heves etmemiştim gözlerimi açmak için. Yatağımın başucunda durur oldu papatyalar. O beyaz ve sarı renklerine ayrı ayrı anlamlar yüklemiştim.Ben güneşi papatyada görür olmuşum artık. Ben papatya yaprağına sığdırmıştım aslında bütün hayalleri... Belki de hiç bu kadar heyecan sarmamıştı kalbimi. Bütün dikkatim yaprakları sayarken olur ile olmaz arasında idi. Avucumun içinde saklı durur oldu papatyalar. Ben umudu papatya  yaprağında bulur olmuşum artık. Bir papatyaya sığdırmıştım aslında ben seni... Baharım diye, huzur kokulum diye, hayalim diye, beyaz kadar saf sarı kadar canlı diye... Ben bir çiçek gibi sevmiş...
Bir insan hiç güneşe kırılır mı? Yeniden dağların arasından doğuşuna... Dur biraz daha zaman ver bize Daha doyamadık gözlerimle O son geceyi seyretmeye Daha ateşini yakmadım ocağın Yarım kaldı kahvem... Dur biraz daha zaman ver bize Daha dinleyemedik radyomuzda O takılıp kalan son şiiri Daha odunu kırmadım şömineye Soğuk kaldı hanem... Dur biraz daha zaman ver bize Bekle dağların arkasında Öyle doğma hemen. Daha ölçüp biçemedik Geri kalan ömrümüzü Daha tadını alamadık sevmenin Buruk kaldı kalbim Kalmadı başka bir çarem... Ben kırıldım. Bak yine gecenin ufkunda Sanki bize inat edercesine Ben kırıldım güneş... En çok da sana kırıldım
Her insan aynı değildir. Kiminin yaşantısı farklı, kiminin derdi farklı kimisi de artık ne yaşamdan ümidi var ne de dert yükünü taşıyacak bir sepeti… Öyle insanlarda var ki koskoca şehir kalabalığının içinde yalnız gibidirler. Öyle bir sıkıntı var ki içlerinde hep öyle kalacakmış gibi düşünürler. Ne güzel anlatmış şair; “İnsanlar kalabalık, ben yalnız… Hep böyle kalmayacak değil mi? Korkuyorum. İnan bana. Gerçekten korkuyorum. Yalnız ölmekten korkuyorum.” Elbette korkunun ecele faydası yok. Ama ben yine nereden başlayacağımı biliyorum. Yine de yalnızlık bir kahve tadında güneşin doğuşunu beklemek gibi değil mi? Bizler yalnızlığı dert saymış, kendimizi gecelerin karanlığında bulur olmuşuz. Geçmeyen günlerin, saatlerin hatta mevsimlerin bir bir hesabını yapıyoruz. Nedenini bilemiyorum. Bir insan böyle bir şeyi bile bile niçin tekrarlar? Yüzünden tebessüm düşmemesi gerekirken yalnızlığın sesine muhtaç kalır. Aslında hiçbirimiz yalnız değiliz. Mutlaka bir eşin...