Kayıtlar

Nisan, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
 Yıllar öncesinde... Ben kendimi tam olarak bilmezken Bir çocuk gibi ayrılmışım bütün mutluluklardan... En sevdiğim oyuncaklardan Kıpkırmızı kuyruklu uçurtmalardan Rengarenk balkonlardan Gözü yaşlı bir çocuk gibi ayrılmışım bütün hayatlardan... Kazanamadım zamana karşı yarışı... Ben kendimi tam olarak tanıyamazken Bir yaşlı gibi yalnız kalmışım köşebaşlarında Sakladığım takvim yapraklarından Dert  yandığım pencere kenarındaki saksılardan  Her detayı hatıra kokan fotoğraflardan  Dermansız bir yaşlı gibi sıyrılmışım bütün insanlardan...  Ama...  Büyümedi halen içimdeki çocuk Ölmedi yıllara meydan okumaya çalışan yaşlı insan Bir yanım koşarak  gökyüzüne balonlar bırakıyor  Diğer yanım sadece pencere kenarından seyrediyor Böyle olmayı ben istemedim, ben seçmedim Hayat gözlerimde bir film gibi geçiyor... 
 Uzakta, kilometrelerce ötede Kendimden uzak olmak istedim... Simsiyah bir paltom ve kara kapaklı bir defterimle Bütün dertlerimden sıyrılmak istedim.  Kapansın göz kapaklarım, duyulmasın haykırışlarım Manzaranın tam karşısında  Dinmeyen gözyaşlarımla ağlamak istedim...  Uzakta, kilometrelerce ötede  Boğulduğum bu şehrin dışında olmak istedim.  Sınırını çizemediğim bütün hayallerimle  Sonsuz karanlığın ortasında kaybolmak istedim...  Yere vursun diz kapaklarım, farkedilmesin acılarım  Issız bir sokak lambası altında  Bitmek bilmeyen şiirlerimle  Bir güne bedel bir gece ile Kelebeklere arkadaş olmak istedim...  Sonuna doğmak istedim hayatın...  Rafa kaldırılmış kitaplarım, açmak bilmek papatyalarım Güneşin doğmak istemediği bir sabaha  Öylece derin derin bakmak istedim.  Kulağımda çınlayan bir kısık melodi  Yüreğimde talihsiz yalnızlığım  Uzakta, herkesten çok uzakta  Ölmeyi beklemek istedim sessizc...
 Gökyüzü solmuş, mavinin bütün tonları farklı bir resimde  Söyler misin kaç can kırığı toplayabiliriz bir bedende Ruh çoktan ölmüş, yaşamanın adı kağıt üstünde Bir kelebeğe dahi rastlamazken mahallemde.... Kelimeler bitmiş, bütün haykırışlar duyulmayan bir şiirde Söyler misin daha kaç damla gözyaşı biriktirebiliriz Sokaklarından insan geçmeyen bir şehirde Ben kendime yetişemedim, adımlarım hep geçmişte Sessizlik yalnızlığı boğmuş, aşk saklı kalmış gecede Bir güneş ışığı dahi belirmezken penceremde.... "Zaman tükenmiş, ölüm fısıldamışken kulağıma  Bütün hayalleri terk ettim ıssız bir darağacına...."
 "Durur mu zaman hiç istediğin anda Son bir melodi varken kulağında..." Bir kabustan uyanmış gibi gece vakti Hiçbir şey gerçek değil sanki Siyah beyazdan bozma bir tablo var karşında Bakmaya cesaret edemediğin...  Tut bütün geceyi ellerinle Yaklaşmış, kaçamadığın ölümün saati.... Ruhun kavuşmuş gibi sanki simsiyah gökyüzüne Kaybetmişsin bütün memleketini, şehrini Ufukta görünen parıltılar var gözlerinde  Tahmin etmeye cesaret edemediğin...  Bir ışık tut kendine  Yaklaşmışsın, gidemediğin hayatının merkezine...  "Diner mi hiç gözyaşların unutmaya başladığında  Son bir hatıra daha varken avuçlarında... "
 Gece tam 00.00 Ne önceki günden bir parça Ne de sonraki günden bir haber Bu saatin günü yoktur bence. Tam kendini bulduğun vakit Tüm sırrını döktüğün vakit  Hayalleri süslediğin zaman  Gece tam 00.00...  Ay parçası gibisin Hafif loş ama hoş... Gece tam 00.00 Ne senden önceki insanlar  Ne de senden sonraki mevsimler  Bu saatin anlamı çoktur bence...  Tam burada takılı kaldı sanki  Uykumdan böldüğüm yerden Kitabımı yazarken kaldığım sayfalardan  Gökyüzüne bakıp donduğum yerden  Bir hatır çıkıyor tam bu saatte...  Ay parçası gibisin...  Bir o kadar sessiz ama eşsiz.... 
 Bir gökyüzü, hafif buğulu bir cam kenarı Işıktan belli olan narin rüzgar esintisi Bir bardak demli çayım var yanıbaşımda Büsbütün sessiz bir yalnızlık var Gözlerime çizdiğim bu şehrin manzarasında En çok sen lazımsın Her bir şarkının nakaratında... Birkaç yağmur damlası, Düzeni bozuk toprakla karışık kaldırım kenarı Okumaktan bıkmadığım bir kitabım var Eskimeye yüz tutmuş ceketimin cebinde Kelebeklerin dans ettiği sokak lambası altında  En çok sen lazımsın  Adının sürekli tekrarlandığı kitabın yapraklarında...  Kalabalık bu insanlık Durmak bilmeyen bir zaman, saat 23.59 sonrası Kaçmaktan bir çare bulamadığım bir derdim var Aklımın en kuytu köşesinde, en savunmasız tarafında  Ölümü hissettiğim vakite, çeyrek kala En çok sen lazımsın Boğulup mahkum kaldığım şu hayal dünyasında...  "En çok sen lazımsın; Her an, her saat, her sonbahar başlangıcında.."
 Aç kapıyı Veysel Efendi. Gitmem gerek, bir gün daha geçmeden Özlemden, hasretten bir yol çizmişken gözlerime Tıkanıp kaldığım bu ahşap evden Dertten, kederden Gitmem gerek... Gökyüzü rengini kaybetmeden. Aç kapıyı Veysel Efendi. Veda etmem gerek Kendime verdiğim sözden vazgeçmeden. Korkuyu, endişeyi saklamışken odamın köşesinde Yaşamaya güç bela çalıştığım bu evden Aşktan, sevdadan Gitmem gerek. Hayaller gerçeklerle yüzleşmeden... Aç kapıyı Veysel Efendi. Gitmem gerek. Şu tahammül edemediğim evden Kendimi bile kaybetmeden Aç kapıyı. Gitmem gerek... 
 Her ne kadar garip gelse de Çok haklı, çok yerinde bir cümle vardır. "Ölüler dirileri eğitiyor. Ardında bıraktıkları izler ile..." Belki de pişmanlıkları vardı yüreklerinde  Bir tutam özlem biriktirmiştir içinde Aklında kurguladığı bütün hayalleri  Derdinden kederinden ne varsa  İkram etmek için beklemiştir o gelmeyeni  Bakınca değil hissedince anlayacaksınız....  Belki de göz altı morlukları  Dışarıya vuramadığı gözyaşlarıdır Etrafını soğuk ayaz sararken Sinirinden öfkesinden ne varsa Kalp kırmamak için söylememiştir Bakınca değil hissedince anlayacaksınız.  Belki siyah kapaklı defteri  Söyleyemediği bütün cümleleridir Korkuya ait ne varsa saklı olan...  Bilinçaltını kemiren bütün düşüncelerden Sıyrılmak için biriktirdiği bütün keşkeleri Yaşamak için uğraştığı bütün ihtimalleri  Bakınca değil hissedince anlayacaksınız....  "Yaşanmış bütün hayatların etkisi olacak üzerimizde ve hiç kaçışımız olmayacak.  Attığımız her adım...
 Biliyorum. Farkındayım bütün hatalarımın Boğulmaya mahkum bütün bağırışlarım Düşüncelerin en kör noktasında yapayalnızım  Af dilemek ne haddime sevgilim Sana karşı bütün attığım çığlıklara karşı Okyanusun en dibine demir attı sol yanım... Biliyorum. Farkındayım bütün hissiyatların Kalbimin içinde koşup duran çocukların Bütün tebessümleri gamzende birikiyor Avucumun içine bıraktığım tüm duaların Her bir hayal ile gökyüzüne kavuşuyor Beni sonsuzca sev demek ne haddime sevgilim Kaldırım kenarında bir ışık altında  Güneşe kavuşmuş bütün papatyaların...  Biliyorum.  Bana karşı kızgınlığının sebebini Çare istiyorum bütün dertlerime  Özür diliyorum bütün hevesimle Sana sonsuz kelamlar bıraktım  Konuşmaktan aciz dudaklarımda Sana sonsuz aşklar bırakıyorum bu şiirin tam ortasında  Vakitsiz gelen durmadan yağan yağmur damlalarında.  Beni affet demek ne haddime sevgilim  O saatten sonra halsizim, dermansızım  Özür diliyorum senden.  İste...
 Mağrur gör beni sevgilim Alışkın değilim hiç böyle sevilmelere Yerli yersiz tarifsiz kıskançlıklara Anlaşamadığımız zamanlar ufak tartışmalara Alışkın değilim şimdi bütün yaşananlara...  Geç kaldığımın farkındayım  Yaşımın 24 olmasına rağmen...  Bu tesadüf eseri karşıma denk gelişin Kapalı gökyüzüne doğmaya başlayan güneş misali...  Artık istemediğim kadar soru sorma hakkına sahibim Neredeydin bu zamana kadar diye  Bu tesadüf eseri karşıma denk gelişin Solmaya başlayan papatyalara Dökülmeye başlayan yağmur gibi Yeniden doğması için.....  Aslına bakarsan böyle bilmezdim ben  Aşkın böyle hissiyatlarda birleşeceğine Her geçen saat, her geçen gün Özlemden bir tutam daha biriktireceğimizi  Birbirimizi görmediğimiz her an için Kalbin içinde durmak bilmeyen  Küçücük çocuğun sonsuz mutluluğu gibi.... Yeniden doğdum.  İlk defa böyle sevdim, sevildim.  Çığlık atabildiğim kadar bağıracağım artık Seni seviyorum diye.  Bütün mevsimler...
 Bir gün Elbet bir gün Farkına varacağız bazı şeylerin. Sonu bitmek bilmeyen hislerin Uçsuz bucaksız uçurum kenarında Kaybolup giderken manzaranın tam ortasında... Bir gün Bir nefes alışverişi kadar Kısa olacak herşey. Pişmanlıklarımızı sorgulamaya başlayacağız Mutlu geçen her saniyenin özlemini İliklerimize kadar hissedeceğiz Son bir satır daha düşerken kitabın ucundan Gözlerden bir damla yaş süzülecek Yaşanmamış günlerin hatrına. Bir gün Elbet bir gün Farkına varacağız bazı şeylerin Dudaklarında bekleyen cümlelerin Telafisi olmayan geçen günlerin Tadından soğuyan bir fincan kahvenin "Geç kalmamalı insanoğlu vakit ömründen tüketip bitirirken. Nasıl mutlu oluyorsa öyle davranmalı. Nasıl mutlu ediyorsa öyle kabullenmeli insanları..." 
 Belki de hiçbirşey istediğimiz gibi olmayacak En heyecanlı anlarımızda bile Korkularımızla yüzleşemeyeceğiz. Kara kapaklı defterimize yazdıklarımızı Sır gibi saklayacağız sanki Bizden başka herkesin bilmesi gerekeni... Manzaraya karşı atılan çığlıkları  Şarkıya denk gelen bütün nakaratları Aklının en köşesine kazınan suratları  Epey bir zaman geçse bile  Unutamayacağız sanki.  Öyle bir his var içimde....  Büsbütün bir halsizlik saracak bedenimizi Akışına bırakılan trafiğin kendisinde Öylece seyredeceğiz pencere kenarından  Eskimeye yüz tutmuş harabeleri...  Bir tutam utanç biriktireceğiz sonra Terlemeye başlayan avuçlarımızda  Farkında olmadan geçen zamanın Yavaş yavaş süzülen rüzgarın esintisinde  Birazcık sessizliği dinleyeceğiz öylece...  Öyle bir his var içimde.  " Öyle bir his var içimde Korkuyla karmakarışık bir halde Ah bir söyleyebilsem. Bir kelam dökülse dilimden Bütün herşey geçecekmiş gibi.... 
 "Bilmem Gözümde kaçıncı sönen ışık bu Kaldığın yerler ne kadar uzak bana Bir ihtimal uğruna biten kaçıncı mevsim?"  Gönlüme sığdırdığım kaçıncı özlem Biter mi bu keder Seni yeniden sevsem Hasret kapısını açsam ellerimle durmadan Sana uzak mesafelerden dön desem.   Bilmem Olur mu son yaprak mevsime küsmeden...  Sana anlatılan o destansı masallardan Bir kahraman çıkıp gelir mi yanıbaşıma Gitmek için hazırladığım bavullardan  Bir hatıra daha çıkar mı günyüzüne Artık geri dönüşü olur mu bilmem  Bu soğuk memleketin Manzarasına bakarken bütün anılara....  "Bilmem Bir ihtimal daha kalır mı geriye Son gözyaşlarımı silmeden Bir melodi daha çınlar mı kulaklarımda...." 
 Sen hiç ağladın mı karanlık gecelerde Bir parça gökyüzü sığdırdın mı avuçlarına Soğuktan titrerken ellerin  Karla karışık yağan yağmura hasret giderdin mi?  Pencere kenarında buz tutmuş kahven gibi Gazete köşelerinde eksik kalan bulmacalar gibi Unuttun mu herşeyi?  Ya da unutabildin mi kolay kolay....  Ben çok kez ağladım Böyle içimde çığlıklar attım durdum Ama kimseye söylemedim.  Derdimden kırk kat yaptırdım üstüme Üşürsem eğer derdimden yanayım diye.  Hiç olmadık zamanlarda gelirdin aklıma Gecenin bir vakti  Misafir oluşun vardı aklımın en köşesinde Git diyemiyordum  Bir parça özlem ikram etsem kalacakmışsın gibi.. Ben bu yüzden unutamadım hiçbirşeyi Unutamadım...  Ben çok kez hissettim yalnızlığı  Sahile vuran sessiz dalga misali Ocakta beklerken tadından acıyan çay misali Ben çok kez ağladım bu yüzden  Ama kimseye söylemedim  Hiç kimseye... 
 Bizler yanlış dönemin insanlarıyız.  Farzet ki hiç bu zamana denk gelmedik. 1980 yılında soğuk bir aralık ayında Karşılaşmış gibi yapalım beraber. O eski aşkların tadını alalım. Akşam üstü loş bir ışık altında Bağırabildiğimiz kadar çığlık atalım... Farzet ki hiç bu zamana denk gelmedik. Üstünde yeşilden bozma bir hırka Elinde bir fincan kahve ile Karşısına geçmişiz manzaranın İzlerdik Kayseri'yi, başıboş uçan kuşları Bir tebessüm bırakırdın yüzüme Unuturdum bütün kaygıları belkide.  İnan bana Bu dönemde nasıl sevilir bilmiyorum  1980'li yıllara denk gelmiş gibi yapalım.  Ne bir çikolata kutusu  Ne de lüks hediyeler alırdım.  Açık hava sinemasına götürürdüm seni Sonra bir taş plak alırdım sana Müzeyyen Senar'dan.  Her şarkı çaldığında beni hatırlarsın diye Her döngüsünde biraz daha yaşlanırdık diye... 
 Saat gecenin bir vakti Hep aynı pencere kenarında  Masasının üstünde açık kalmış bir lamba Elinde siyah kapaktan bozma bir kitabı var.  Dilinde söyleyemedikleri Yüreğinde bekleyişleri, hayalleri vardır belki...  Gecenin sessizliğine anlam veriyordu  Yavaş yavaş...  Çığlık çığlığa kaplanan bedeni ile Gökyüzü gibi derin, uçsuz bucaksız Sonu olmayan Sessiz bir haykırış vardı gözlerinde..  Belki de korkuyordu herşeyden  Konuşmaktan, anlaşılamamaktan...  Kopar diye nefesi nefesinden....  Yalnız kalmaktan...  Korku en büyük çaresizlik demişti şair Sanırım haklı olduğunu ispatladı.  Sonra bir sayfa çevirdi kitabından  Bir şiir dokundu  gözlerine; "Hayat ne kadar cazip değil mi?  Büsbütün manzara şehir karşısında Fark edilmeyi bekliyor.  Bizse aynı gökyüzü altında  Farklı balkonlardayız.  Belki gözlerine dokunmam mümkün değil Ama hayalleri kavuşturmak mümkün...  Ah bi konuşabilsem Sadece korkmadan......