Kayıtlar

Mayıs, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
İhtiyar yorgunluktan susar,çocuk korkudan... Şöminesinin başında kitap okurken uyukalmıştır ihtiyar Masasının üstünde akşamdan kalma tabaklar Halısının üstünde kaldırmaya erindiği yastıklar Komidinin üstünde sulanmayı bekleyen çiçekler vardır. O kadar yorulmuştur ki hayattan ihtiyar Ne yerinden kalkmaya gücü vardır Ne de bir çift söz söylemeye... Pencere kenarında sokağı seyrederken uyuyakalmıştır çocuk Yatağının üstünde rengarenk oyuncaklar Kapısının arkasında daha yeni aldığı futbol topu Tavan arasında beyaz kuyruklu uçurtması vardır... O kadar korkmuştur ki çocuk insanlardan, hayattan Ne kapıdan çıkmaya cesareti vardır Ne de mahalle çocuklarıyla beraber gülmeye... Gel beraber... İhtiyarın yorgunluğu alalım bir tatlı kahve ile Kapısının zilini çalalım bir çocuk heyecanında Hatır alalım mutlu bir tebessüm ile... Gel beraber... Çocuğun korkusunu yenelim biraz güven ile Heyecanı olalım bir saklambaç oyununda Hatır alalım mutlu bir tebessümle...
Ben henüz uyanmamışken uykudan Daldığım rüyaların arifesindeyim... Saat sabah kaçı gösteriyor İnan. Bilmiyorum... Alarmı kurup bırakmışlar masamın üstüne Sesini bile duymamışım yanıbaşımda Sonra gözlerimi açtığımda Bir ışık vuruyor penceremin kenarından Merakla sordum kendi kendime Acaba güneşin hangi evresindeyim? Ben henüz alamadım papatya kokusunu Üşüdüğüm ayazların son nefesindeyim... Takvim hangi yılı gösteriyor İnan. Bilmiyorum... Yalnız bırakmışlar beni şehrin en kuytu köşesinde Ayak izlerini bile bulamamışım kapının eşiğinde Sonra rafta duran kitabımı açtığımda Bir not düşüyor sayfamın kenarından Merakla okudum kendi kendime Acaba şimdi sensizliğin neresindeyim? Ben henüz alamadım tadını sevmenin Yalnız kaldığım günlerin gecesindeyim. Kaç insan bıraktım ardımda öyle gidercesine İnan. Bilmiyorum... Buruk bırakmışlar kalbini Bir çocuğun en mutlu tebessümünde Gözyaşını silememişim o ela gözbebeklerinde... Sonra avucumu açtığımda Bir yağmur damlası düş...
Ah be kadın! Bilmiyorsun... Geçiyor zaman yaklaşıyor ölüm. Görmüyorsun... Gecenin karanlığındayım. Uçurumun kenararındayım. Ah be kadın! Sevmiyorsun... Beni bile bile, göz göre göre. Gelmiyorsun... Bir adım kadar yakınındayım. Yine her zaman ki yerde Sahile karşı tek başımayım. Ah be kadın! Duymuyorsun... Attığım çığlıkları, haykırışları . Vazgeçilmiyorsun... Yine de Son söz gibi dilimin ucundasın. Aklım ile kalbim arasındasın.
Artık mevsimlerin tadı yok... Ne esen rüzgar da uçuşan yapraklar Ne doğan güneşe bakan papatyalar Ne de kışın güneşine direnen soğuklar... Yok ... Hiçbirşeyin tadı yok... Sanki ölümü hisseden bir hayat gibi Mevsimler gibi... Hissizleştim... Sessizce ve kimsesizce... Bedenim ağır geliyordu Aklıma, fikrime, kalbime... Akıp giden zaman umurumda değildi bile... Unuttum saydım ölüm dışında herşeyi Elbet bir gün.. Belki yarın, belki bugün... Biliyorum. Vadesi dolarmış herşeyin Sevdanın hasretin ve hayatın... O yüzden unuttum saydım artık Ölüm dışında herşeyi...
Aşık olmuştum lamba altında Habersiz dans eden kelebeklere Kim söyleyebilirdi ki Bir anda tüm ışığın kesilebileceğini Sanki ceset kokuyor kaldırım kenarı Bembeyaz kelebekler ile dolmuştu... Sarhoştan bir farkları yoktu o gece vakti O da ışık sönünce sızardı kaldırım kenarında ... Aşık olmuştum gökyüzünde Habersiz parlayan yıldızlara Kim söyleyebilirdi ki Bir anda güneşin doğabileceğini Sanki bahar kokuyor şehrin manzarası Bembeyaz papatyalar ile dolmuştu... Güvercinden bir farkım yoktu o gece O da gün doğunca beklerdi pencere kenarında. Aşık olmuştum bu şehirde O gönlü gözü güzel insana... Kim bilebilirdi ki Bir anda herşeyim olabileceğini Sanki hasret kokuyor satırlarım Bembeyaz sayfam sen ile dolmuştu Mecnundan bir farkım yok artık O da aşık olunca beklerdi sevdiğini Bir mektup zarfında......
Belki de insan kaybedince anlıyor Bazı şeyleri Ölümü, hayatı Şu her zerresine işleyen zamanı... Ve kaybetmekten kim korkmadı ki? Ele avuca sığmayan sebeplerden dolayı... Elbet kazanmak güzel bir birşey Parayı, mülkü veyahut aşkı Sizler daha iyi bilirsiniz... Yüksek mevkileri, zirveleri Gönlümüzün ve gözümüzün uzanamadığı yerleri... Ama bir durun artık! Farkında değilsiniz bu yaptıklarınızın... Kazanmaktan daha çok kaybediyorsunuz. İnsanları, masumiyeti, içinizdeki o güneş gibi deli çocuğu... Daha yükseklere çıkayım derken Kendinizden bir parça atıyorsunuz Dünyanın dibine doğru... Unutmayın! Zirve mevki şan para ile ölçülmez Ve hiç bilmiyorsunuz. Asıl kaybetmenin ne demek olduğunu Gün gelince düşüyor aklınıza Artık ne bir çare geliyor Ne de geriye bir zaman...
Belki de ölümden bile daha yakındı Şu içimize işleyen zaman. Her geçen dakikasında Her biten saniyesinde ... Ya da kasıp kavuran her mevsiminde . Sanki bir şeyler anlatmaya çalışıyor Yahut bir saat akrep yelkovan sesinde Yahut baharında, kışında, her mevsiminde... Oysa bizler hep bilmezden, görmezden gelmeye çalıştık Gelir geçer unutulur zaman diye... Yaşanır biter avutulur insan diye... Hep bu yüzden kahrolmadık mı zaten? Bütün hüznümüz, kederimiz, kırgınlığımız Umduğumuz gibi bulamayışımız değil mi?
Bir kelam daha düştü dilimizden Şu aşkı derya dünyasına... Mecnun olmak gelir mi elimizden Girmeseydik Leyla'nın rüyasına... Bir ateş daha yandı bağrımızdan Şu ömrü fani dünyasına... Kavuşur muyduk uzaklardan Sığmasaydık Leyla'nın bir avuç duâsına... Bir adım daha kaldı Şu üç günlük ömrümüzden Hesabı mahşer dünyasına... Ölür müydük aşkımızdan Kanmasaydık şeytanın ömrü yalanlarına.... Leylanın ölümünden aşk acısı çeken Mecnun ne söyler bilir misiniz? Der ki; "Ya Rab manâ cism ü cân gerekmez Cânânsuz cihân gerekmez." Yar olmayınca ne eder dünya hayatı Aşığın derdine kim düşmüş ? Kaç yazar sevabı? Dert olmayınca ne gerek şifaya... Aşığın peşinden kim gitmiş? Yol bitmez varmaz ufuğa...
Gitsem diyorum buralardan... Sıcak bir fincan çay bıraksam masamın üstüne Dağınık bıraksam bütün eşyaları Açık bıraksam odamın tüm pencerelerini Sabahları su bekleyen çiçeklere Sabahları o doğan güneşe bile selam etmeden Son bir veda edip evime Gitsem diyorum... Gitsem diyorum bu şehirden... Sönmeyen bir ay bıraksam gökyüzüne Ardımda bıraksam bütün insanları Bir çırpıda unutsam bütün dertleri Sokak lambasında dans eden o kelebeklere Sabah erkenden dükkanı açan muhtar amcaya Bile selam etmeden Son bir veda edip mahalleye Gitsem diyorum... Gitsem diyorum be bazen ... Bir parça kağıt sıkıştırsam eline Dalgın ve yorgun bir kenarda bıraksam anıları Söylemeden saklasam bazı şiirlerimi Evimin bahçesinde ekmek bekleyen kediye Sabahın erken vaktinde çalan alarma Bile aldırış etmeden Son bir veda edip sevgiliye Gitsem diyorum...
İnsan en çok ne zaman üzülür biliyor musun? En sevdiğini kaybettiği anda O günden sonra hiçbirşey iyi gitmeyecek Gününü gününe kattığın zaman olacak elbet Her günün mutlak bir yarını olduğunu düşünürsün Aklını kurcalayıp durursun Sanki vücudun kışa bağlanmış ayaz gibi Ne güneş ısıtır kuru bedenini Ne de yağmur çözer o kör düğümleri Ne papatyalar açar o saatten sonra Ne de bir sıcak çayın olur masada Her şey soğuğa mahkum olmuştur kafanın içinde Eskisi gibi olmayacak artık Darmadağın bir şekilde herşey kalabalık Artık aklın fikrin bir mahkumi firari.....
Kayboldum bu şehrin gürültüsünde Kaybettim seni bu kalabalık şehrin kendisinde Aklım fikrim aramakla meşgul Kim kimle, ben nerede şaşkınım Söyleyin bana ey ahâli.... Bir yazarın satırlarında mı bulayım kendimi Gölge düşmüş bir ağacın altında mı? Bir şairin dizeleri ile mi anlatayım sevgimi Bir masumun haykırışı ile mi? Ben biliyorum artık Yine sığdırdınız onca gerçeği bir hayale Akıl ile aranıza koymuşsunuz yine bir mesafe Göz görmez gerçeği sen istesen nafile Bir okuyup tartın bakalım hangisi daha ağır? Mai ve Siyah' ta bir Ahmet Cemil Veya Canan Tan' da bir Piraye...... Ben anladım artık herşeyi Sabahattin Ali' de ... Kürk Mantolu Madonna' da... Resimlere sığdıramadık taştı beynimizden Belki de aşkı anlatamadık hiç kimseye Sınırlarımıza bir sınır daha çektik Dolu olan haddimizden...
Ne yapsak olmuyor Silinmiyor hafızalardan ... Okumaya çalışırken eskiye ait defterleri Bütün anılar canlanıyor her bir sayfalarında Kimbilir kaç kez düşündün Kimbilir kaç kez üzüldün Veyahut kaç kere istedin zamanı durdurmayı Olmuyor !!! Elimizde imkansızdan ötesi var iken... Ve insan daha dün gibi hatırlıyor Aklından diline düşen 2 çift sözü "Boşver bütün bu şehri, gündüzü, geceyi Gel seninle beraber gökyüzünü seyredelim " İşte bu yüzdendi kalabalığa alışamamak Yalnızlığa alışmak daha kolay insanlardan ... Ve sevmek en zor imtihan oldu bizler için Tam tarifini bile söylemeyeden. Acısını bile bile Sürekli tekrarlamak... Sonucunu bile bile Hayalini ardı ardına kurmak... Ve sanki mağlup olduğunu bilmişçesine Yalnızlığa sımsıkı sarılmak...
Önce hayaller ölür sonra insan Yavaş yavaş sorgular hafızasını Yavaş yavaş vedalaşır anıları ile Sonra bir bakarsın Gözlerinde birkaç damla yaş ile Boğazında vereceği o son nefesi var. Vakit geldi artık Yapacak son şey var. Önce hayalleri unutur insan Sonra kendini ... Önce sevdalar biter sonra gider insan Yavaş yavaş toplar kendini düştüğü yerden Yavaş yavaş adım atar o ağır kaldırımlarda Sonra bir bakarsın Gökyüzünde bir avuç yıldız ile Elinde birkaç fotoğrafı var. Vakit geçiyor artık Yapacak son şey var. Önce sevgiliyi unutur insan Sonra kendini.... Önce zaman geçer sonra anlar insan Yavaş yavaş unutur mevsimin geçtiğini Yavaş yavaş unutur yılların eskidiğini Sonra bir bakarsın Pencere kenarında birkaç damla yağmur ile Elinde bir fincan kahvesi var. Zamanı geldi artık Yapacak son bir şey var Önce papatyayı kurutur Sonra baharı unutur insan ....
Sanki uçurum kenarına mahkum kalmışız Sorgu sualler bir boşluktan ibaret Sanki yağmur damlasına hasret kalmışız Kar kış kıyamet bir nevi içimizde esaret Biz bile bile yaktık yüreğimizdeki hayalleri Sonu böyle olmazdı olsaydı biraz cesaret Belki de tercihlerimiz yanlıştı Gerçekleri göremedik Bir hayali umuda bağlamışız kendimizi Sonunu bilmeden..... Geceyi dost bildik kendimize Sabah olacağını düşünmeden.... Ama yine hüzün olmasın . Bazı şeyler halen devam ediyor ; Zaman gibi , ömür gibi, gece ile gündüz gibi... Belki bugün bu gece böyle geçti fakat Yarını İlah'tan başka kim bilebilir? Hiç kimse.......
Tek yapabildiğimiz şey ne aslında Biliyor musun? Sadece dünyanın atmosferinde boğuluyoruz öylesine Gözlerimiz dalmış öylece gökyüzü mavisine... Aklımız kalmış öylece geçmişin mazisine... İnsan unutur mu hiç "Gel güneşi izleyelim beraber; Gündüzümde sen ol Gecemde sen ol..." dediğini... Buna rağmen bir çift söze sığdırdı beni Bende anlamıyorum... Her ne olursa olsun Vazgeçilmez oluşunu... Zaman diyorum Gelir geçer silinir hatıralar diye... Bahar diyorum Gelir durur açar papatyalar diye... Ve sen diyorum her şiirimde Gidişinden bu yana... Unutamıyorum işte .... Olmuyor !!! O kadar kolay değil ki Ne sağdan ne soldan Ne de geriye kalandan... Gönül vazgeçmiyor ki Olsa bile bile inanacak hayale yalandan...
Yine bir günün sonundayız... Şu koskoca dünya bile dalmış uykusuna... Ben ise geçen saatlerin hesabını yapar olmuşum. Öyle bakma bana biliyorum... Ya da bildiğimi zannediyorum Nereden bilebilirdim ? Ayazdan başka soğuk olabileceğini Senden başka güneşim olabileceğini En iyisi hiç sorma bana Saatimi sana denk getiremedim... Ya da zamanını bilemedim Kaybetmek korkusuna kapıldım Duyguları ağır basarmış insanın ... Kelimeler tek tek boğazda düğümlenirken Kışın güneşine kaptırdım kendimi Geçmiş mi kalmış mı artık Bilmiyorum. Zamanın akışına bıraktım şimdilik En iyisi sen hiç kızma bana Mevsimini sana denk getiremedim ... İçinde kalırmış insanın namı kelimeleri Dökemezmiş öyle kolay kolay Anlatamazmış öyle derdini En iyisi hiç öyle bakma bana Kendimi sana denk getiremedim...
Yine uyumaya yakın bir saatteyiz... Ve olmayacak hayaller ile avutuyoruz Şu ölmeye yakın ruhu bedenimizi... Mevsimler aynı saatler aynı Ne güneşin bizden farkı var Ne de öylece gökyüzünde takılıp kalan ayın Ne yazdıklarımın farkı var Ne de aklımda geçen binbir türlü hayallerin Ne gidecek bir yol kaldı önümüzde Ne de şehri izleyecek bir manzaramız Birer birer kaybettik sahiplendiklerimizi Sıra sıra kayboldu hepsi gözlerimizden.... Zamanı geldi artık bunca olaydan sonra Bazı şeylerden vazgeçmenin Bir kenarda hiç hatırlanmayacak üzere Ne senden bir hatıra kalacak Ne geriye kalan öfke veya sinirden...
Yine uzun bir günün sonuna daha geldik. Bir gram uyku kalmamış gözlerimizde. İçimizde binbir dert ile gecenin karanlığını fırsat bilip gökyüzüne bakakalmışız. Ay masumluğunu belli edercesine doğmuştu geceye. Resmen geceye aşık olmuştu insan... Gündüzü unutmuştu hafızasının içinde... Oysa ki biz böyle olsun istemedik. Bir umut vardır belki diye üstüne vardık. Gündüzümüz gecemiz bir olsun diye... Sonra ne mi oldu? Bir çift sözle gündüzümüzü kaybettik. Işıktan, havadan yoksun bir halde... O yüzdendi geceye aşikarlığımız... Olmadı. Bazı şeyler bir yere kadarmış. Hayaller, hayatlar, sevdalar.... Bir kaç çift söze sığarmış meğerse... Bir kelam döküldü dilinden onun; "Ben eski ben değilim diye..." O an sanki zaman durmuştu. Her şey alt üst olmuş gibiydi. Hani derler ya " Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi.." misali. Sanki o vakitten sonra sarhoş gibiyim . Öyle içmek gibi değil. Ağzımda duman tadında, kulağımda küçük bir çınlama, içimde binbir dert ile ... ...
Yine yaklaşıyoruz bir günün sonuna daha Söndürün ışıkları Alın sevdiklerinizi yanıbaşınıza Bırakın kendinizi zamanın akışına Kırmayın sevdiklerinizi üzmeyin kimseyi Sevecekseniz de bir çocuk gibi sevin Mutlu olacaksanız da bir çocuk gibi Masum masum bakın gökyüzüne Bir çocuğun annesine bakışı gibi Gülerkende bir çocuk gibi ağlarken de Sıyrılın çocuklar gibi Dünyevi dertlerin içinden... Sorarsınız niçin böyle olalım diye Biliyorum çünkü; Ölüm var ölüm bu hayatta Belki bugün belki başka bir gün O kadar sıkılıp kalmışız ki Maddi dünyamız içine Ölümü bile unutur olmuşuz....
Zaman diyorum... Hepimiz için çok farklı değil mi? Zamanı hayattan sayanlar var... Doğum ile ölüm arasında. Sanki hiç bilmemişler gibi Sanki hiç farketmemişler gibi O defterlerine yazıp her gününü Yaşanıpta bitecek korkusu var... Zamanı mevsimden sayanlar var. Bahar ile kış arasında... Sanki papatya kokusuna şahit olmamış gibi Sanki soğuk ayazda üşümemiş gibi Sanki hiç yağmura dokunmamış gibi O hatıralarına saklayıp her anını Unutacakta gidecek korkusu var... Zamanı bir avuç geceden sayanlar var. Güneş ile ay arasında... Sanki kavuşamamış gibi Sanki hiç uyumamış gibi Sanki hayal eder gibi O gökyüzüne bakıp her tonunu Çizipte karalayacak korkusu var...
Ne güzel söylemiş üstad "Sevince tüm insanlar bir başka Durma dostum sen de yer ver aşka..." Sevince bu hayat bir başka Sevince yağmur bile bambaşka seninle beraber. Islanınca bir papatyaya benzer gibi Islanınca kaçışan kelebeklere benzer gibi... Sevince mutluluk sebebimsin Sanki rengarenk gökkuşağını görmüş gibi... Sevince bu hayat bir başka Sevince sabahlar bile bambaşka seninle beraber. Uyanınca gökyüzüne benzer gibi Bir fincan acı-tatlı kahve tadında... Sevince mutluluk sebebimsin Sanki penceremden doğan güneşi görmüş gibi... Sevince bu hayat bir başka Sevince şiirler bile bambaşka seninle beraber. Dudaklarımda takılıp kalmış gibi Söyleyince şarkılara benzer gibi... Sevince mutluluk sebebimsin Sanki ömrümü sana yazmış gibi...